ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

SEYDİLER

5
PICT0058
Photo5
6
Photo0
PICT0020
şehit şerifebacı caddesi yol parke calışması
Buraya adını veren Seyyid Zülfikar ve oğlu Kasım efendilerin kurduğu zaviyenin ilk tesis tarihi hakkında maalesef elde yeterli belge bulunmamaktadır. Bölgenin başka bir isimle anıldığına dair rivayet veya belge bulunmaması, merkezin denizle bağlantısını sağlayan güzergâhtaki bu mevkide sosyal hayatın, zaviyenin kuruluşundan itibaren canlandığı izlenimini vermektedir. Buna istinaden hem zaviyenin tesisinin hem de bu muhitin nüfus bakımından hareketlendiği yılların dergâh camiin minare kaidesindeki 1113/1701 tarihine tekabül ettiğini ifade etmek mümkündür. 
 Atik tapu kayıtları şimdilik zaviye hakkında bilgi veren en önemli kaynak niteliğindedir. Buna göre zaviye, Seyyid Zülfikar ve oğlu Seyyid Kasım efendiler tarafından 1113 hicri yılına yakın bir tarihte kurulmuştur. Camiin mimari tarzı daha eski tarihli olduğu intibaı veriyorsa da bunu belgeleyecek bilgiler şimdilik mevcut değildir.
Photo10
Şehir merkezine uzak iskân yerlerindeki önemli noktalarda kurulan zaviyelere, halka İslamî hayat tarzını öğretmek şeklinde özetlenebilecek asıl amacından sonra en önemli fonksiyonu olan fukara ve yolcuların barınma ve beslenme ihtiyacını karşılayabilmesi için vakıf gelirleri tahsis edilmesi esastır. O günün şartlarında, bu bölgede bir anlamda devletin halkla irtibatını da sağlayan Seyyid Zülfikar Zaviyesi’ne muhtelif köylerden vakıf araziler tahsis edildiği tapu kayıtları ve öşür defterlerinin tetkikinden anlaşılmaktadır.1289 hicri yılı idarî taksimatına göre Küre Kazası’nda Ortaca, Üyük, Kuzluk, Kepez, Arslanlı, Turplar, Emreler, Demirciler; İnebolu Kazası’nda Erkek arpa; Göl Kazası’nda Halife, Kasaba, Emirler, Şeker; Devrekâni Nahiyesi’nde Bozkoca, Kırvaç, Çayırcık; Akkaya Nahiyesi’nde Eğerciler ve Kuzyaka Nahiyesi’nde Kıyık, Başmakçı, Terzi, Civciler ve Kaşçılar köyleri zaviyenin vakıf arazisi bu-lunan köylerden bazılarıdır.
IMG_0173
Photo1(1)
Aynı tarihlerde zaviyenin bir şubesi de Demirciler Köyü’nde açılmıştır. Zikredilen belgede geçen, “…el’ân neslinden Muharrem veledi İbrahim Çelebi bâberât imam ve mutasarrıf, Seydi Ahmet Çelebi şeyh olup âyende ve revendeye hizmet ederler” şeklindeki ifadeden bura-daki zaviyenin de aynı vakfın gelirlerinden beslenmek suretiyle halkın hizmetinde olduğu anlaşılmaktadır. Zaviyenin yönetimi aynı zamanda imamet görevini de ifa eden İbrahim Çelebi, şeyhlik görevi de Ahmet Efendi uhdesindedir. Seyyid Ahmet Efendi nesli tarafından idare edildiği tahmin olunan Demirciler Zaviyesi hakkında sonraki tarihlere ait şimdilik başka bir bilgi mevcut değildir. Bu köyün Demirciözü Divanı’na bağlı ve günümüzde Ercek Köyü’nün Belen Mahallesi adıyla bilinen köy olduğu sanılmaktadır. Köyün başındaki mezar-lıkta ve yıkılmış olan eski camiin önündeki türbede medfun olan zatın Seydi Rahman olarak bilindiği ve hicri 1369 yılında 163 yaşında vefat ettiğine dair yazı vardır. Beton duvarla ko-runmaya alınmış olan mezarın şahidesindeki sarığın Seyyid Zülfikar hazretlerinin şahidesin-deki ile aynı olması ve bölgede aynı isimde başka bir köyün bulunmaması bu tahmini kuvvet-lendirir niteliktedir. Ancak bu zaviyenin, Doğanyurt İlçesi’ne bağlı ve halen aynı isimle anılan Demirci Köyü’nde olabileceği de ihtimal dâhilindedir.
IMG_0169
Seyyid Zülfikar’ın Türbesi, bugünkü Hacı Sadık Özkan Camiinin kıble tarafındaki hazirededir. Daha önce biraz daha dışarıda yer alan mezarlar bahçeye nakledilerek mermer sandukalar içersine alınmış ve bunlardan birisinin Seyyid Zülfikar’a ait olduğu belirtilmiştir. Camide mu-hafaza edilen türbeye ait kitabede, “Lâilahe illallahü’l melikü’l hakkü’l mübin, Muhammedü’r rasulullahi sâdiku’l va’dil emin. Sahibü’l hayrât ve’l hasenat Hacı Salih Ağa. Türbe-i Seyyid Zülfikar kuddise sırrahü sene 1232” yazılıdır. Eski Belediye Başkanı Sn. Şevket Gençoğlu’nun özel arşivinde bulunan, şeyhin ailesine mensup bir zâtın mektubunda yazıldığı-na göre burada aileye mensup iki erkek mezarı bulunmaktadır. Seyyid Zülfikar ve diğer büyüklerin kabirleri tarihi Seydiler Camii’nin haziresindedir.
Resim 034
IMG_0119
IMG_0167
yolparke (30)
IMG_0172
PICT0013
Kastamonu’dan İnebolu’ya uzanan şose üzerinde ve Seydiler Karyesi Mevkii’nde haftada bir defa kurulmak üzere iki sene evvel tesis ve teşkil edilmiş olan pazarın günden güne terakki etmekte olmasına ve diğer günlerde de birçok yolcu gelip gecelemekte olduklarına mebni ma-halli emniyetin temini zımnında bölge eşrafından Efendizade Emin Bey tarafından bağışlanan arazi üzerine yaptırılmış olan karakolhanede miktar-ı kâfi jandarma ikamesine izin verilmesi vilayet-i celilelerinden bildirildiği ve arazinin adı geçen tarafından bağışlandığı ve hamiyet buyurduğu beyanıyla icabı hâlin icrası Seraskeri Makamından tevdi buyrulan tezkerede iş’ar olunmuş ve Vilayet Jandarma Alayı mürettebatından icap eden efradın ayrılarak mezkûr karakolhanede ikamesi hususunda Terbi-i Muamelat Komisyonunca ifade kılınmış olmakla ol babta savb-ı düsturiyyelerine tebliği inha kılındı.”
“Kastamonu- İnebolu Yolu’nun otuzuncu kilometresinde Seydiler denilen mahal beş altı sene evveline gelinceye kadar derme çatma bir iki handan başka bir şeyi hâvi değildi. Fakat Taşköprü, Tosya, Araç, Daday kazalarıyla merkez kazasının yegâne bağlantısı olan yol üzerinde, Devrekâni, Ağlı ve Küre pazarlarının ortasında, geniş, ilerlemeye müsait bir mevkide bulunması hasebiyle padişahımız sayesinde burasının da medenî eserlerle süslenmesi için istirham edilen pazaryeri kurulmasına izin verilmek suretiyle derhal birçok muntazam bina ve özellikle medrese ve mektep gibi mühim müesseseler vücuda gelmiş ve bölge eşrafından hayırsever Emin Bey tarafından ibtidai ve sanayi mektebi ile bunlara gelir temin edecek dükkânlar inşa edilmek üzere geniş bir arsa bağışlanmıştı. Az zamanda geniş bir kasaba halini alarak çeyrek saat mesafedeki köy burasının bir mahallesi hükmüne girmişti.
Her ne kadar yeni cami yapılmış olsa da kasabanın manevi değeri olan Seyyid Zülfikar Camii ihmal edilmemiştir. Yeni iskân yeri olan Pazar Mevkii’nde hayırseverler tarafından inşa edi-len bir fırın, bir oda, iki adet bakkal ve üç adet demirci ve kalaycı dükkânı, düzenlenen 1327/1911 tarihli vakfiye ile camiin masrafları, müezzin ve kürsü şeyhinin maaşlarına vakfedilmiştir. Kasaba sakinlerinden Mınıkoğlu Hüseyin Ağa aylık on kuruş ücretle vakfa mütevelli, Efendizade Ali Bey ile Küçükhacıoğlu İsmail ağalar da murakıp olarak tayin edilmiştir. Beş altı yıl içerisinde bir ilçe için gerekli olan kuruluşlarını tamamlayarak gelişen Seydiler halkı, haklı olarak belediye teşkilatına kavuşmak için defalarca talepte bulunmuştur. Ancak bu arzusunun gerçekleşmesi için uzun süre sabretmesi gerekiyordu. Bu taleplerinden birisine dair valiliğin Dâhiliye Nezaretine bildirdiği 6 Rebiyülevvel 1330 tarihli mütalaada dile getirilen görüşler özetle şöyledir:
“Safranbolu ve İnebolu kazaları dâhilinde belediye dairesi teşkili arzu eyleyen mahallerden Safranbolu dâhilinde Aktaş Nahiyesi merkezi doksan üç ve Toprakcuma yüz otuz üç erkek nüfusu hâvi olmasıyla işbu miktardaki nüfusun belediye seçimine müsait olamayacağı gibi senelik vergi geliri de ancak altı yüz elli kuruş raddesindedir. Nispeten daha fazla nüfusu bulunan Yazı Karyesi de senelik vergiden başka bir nam ve vesile ile gelirlerini artırmaya muktedir olamayacağı aşikârdır. Kaza ve hatta vilayet belediyelerinin hâli bile üzüntü verici durumda olup zaruri harcamalarının toplam gelirlerinin beşte birinden fazla olmaması kanunen şart olmasına rağmen gelirleri iki bin kuruş seviyesinde gösterilen yazı Karyesi’nde teşkil edilecek belediye, zaruri masraflarından sonra istihdam için kaynak bulamayacaktır.
Kağnı kolları, Türk Milleti’nin bağımsızlığına düşkünlüğünü dosta düşmana gösteren ve emsalini tarihin kaydetmediği bir destanın simgesi olduğu gibi aynı zamanda Türk kadınının kahramanlıkta erkeğinden farklı olmadığını da göstermiştir. Oğlunu cepheye gönderip yokluklar içinde bacasını tüttürmeye çalışan analar, daha elinin kınası solmadan erinden ayrı kalmış taze gelinler, yavrusu acıktığı zaman ne yedireceğini kara kara düşünen bacılar, beterin beteriyle karşılaştıklarında bağımsızlık uğruna ölüm dâhil fedakârlıkta sınır tanımadığını ilan etmiştir. Zira kağnı kollarında görev alanların dörtte üçü kadın, kalanı da yaşlı erkeklerdi. Kadınlar arasında bir veya birkaç çocuğunu beraberinde götüren, sırtında taşıyan, hatta yolda doğum yapanlar bile olurdu. Kırk kağnılık konvoyda otuz kadın, sekiz çocuk ve iki de aksakallı ihtiyarın olduğunu ifade eden kağnı kolu komutanlarından Enver Behnan Şapolyo, hatıratına şöyle devam etmektedir:
Photo36